Yeni bir defter
alırsın ya, yanına bir de kalem. Yazmak
dökmek istersin içindekileri. Ama o
kadar özene bezene seçmişsindir ki bu
kalemi defteri, kendinden bile saklarsın onları. İçini
yazmaya değer bir şeyler bulamamaktan
korkarsın. Hatta belki de bulamazsın
daha çok korkarsın. Sonra bu korku kendini
üzüntüye çevirir. Alırsın eline kâğıdı kalemi en basta yapmak istediğin
şeyi
yapmaya içini dökmeye başlarsın. Fakat
beklentini sana vermez yazdıkların, kendini ifade edememişsindir. Kendini kendin beğenmezsin
daha. Sonra sucu kaleme atarsın tüm
nefretinle. Onda ararsın hatayı. Mürekkebe basarsın küfrü, o güzel kokulu kâğıda…
Ama bunları yaparken durup kendine bakmazsın; kim olduğuna
ya da ne istediğine.
Belki de bunu yapmak istemezsin.
Er ya da geç yapmak zorunda kalacaksın: kim olduğunu
ne istediğini keşfetmek
zorunda. O zaman daha önce yaptıklarına
anlam veremeyeceksin. Başka
biri olmaya çalıştığını, sahteliğini göreceksin. Bunu bir uzun araba yolculuğunda
anlayacaksın ya da yağmurun altında yürürken belki sahilde oturmuş dalgaların
kumu tokatlayışını
izlerken. O zaman fark edeceksin aslında
hayatin en az silikon memeler kadar sahte kıçımdaki kıllar kadar gerçek olduğunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder