15 Mart 2012 Perşembe

Gecenin Kadınları

Sabahları rast gelmiştim birkaç kere,
Uzun ve renkli saçları vardı
Gökkuşağının her renginden,
İnsanın içini ısıtmaktan ziyade yakan bir kızıldan
Papatyaları kıskandıracak bir sarıya kadar.
Ve mis gibi de kokardı telleri;
Bazıları kır çiçeklerini,
Bazıları lavanta bahçelerini,
Bazılarıysa bir gül demetini andırarak.
Yumuşak ve zarif tenleri vardı,
Yer yer parlak, rengarenk kumaş parçaları tarafından kapatılmış.
Ve insanı "Bunlar nasıl oluyor da dengede duruyor?" diye düşündüren
Uzun, ince ve pürüzsüz bacakları
Nasıl oluyorsa işte o yüksek topukların üstünde
Dikliğini korumayı başarıyordu.
Ama asıl Ay'la beraber çıkarlardı dışarı,
Her gece yıldızlar güneşin görevini almaya karar verdiğinde
Öylece beklerlerdi kedilerle birlikte
Eski köprünün çürümeye yüz tutmuş
Döküntü taşlarının altında;
Bir arada, usulca.
Loş sokak lambasının hüzünlü ışığında
Zorca seçilen yüzlerindeki
Boş gülüş ve bakışların ardında
Rujlarının ve göz farlarının arkasına saklanmış
Kederleri vardı.
Bazen birkaç sarhoş laf atar,
Bazen kendi aralarında gülüşürlerdi,
Bazense üç-beş genç ıslık çalardı,
Onun dışında
Sadece esen gece yelinin
Hafif sesi çıkardı.
Ve usulca beklemeye devam ederlerdi gecenin kadınları
Gün doğana dek
Utangaç bakışların altında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder